İç yaşam ve ruh sağlığı

Bugün 10 Ekim Dünya ruh sağlığı günü…

İç gelişimimize ayırdığımız zamana daha az değer vermenin sonucu olarak günümüzde insanların % 25’i- her dört kişiden biri- yaşamlarının bir döneminde ruhsal hastalıklardan etkilendiği, bugün dünya üzerinde 450 milyonu aşkın insanın ruhsal sorunları olduğu, 20 milyonu aşkın kişinin de ruhsal sorunlar nedeniyle yardım arayışı içinde olduğu bildirilmektedir.

Sağlık, sadece hastalık ve sakatlık durumunun olmayışı değil kişinin bedenen ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığı, “sadece hastalıklardan ve mikroplardan korunma değil, bir bütün olarak fiziki, ruhi ve sosyal açıdan iyi olma hali” olarak açıklar.
Yaşayan bir organizmada, organizmanın dengede olduğu bir durum olarak tanımlanabilir. Bu dengeli durumda organizmaya giren ve organizmadan çıkan madde ve enerji miktarı (organizmanın normal büyüme sürecinde kullanılan madde gözardı edildiğinde) yaklaşık olarak eşittir ve böylece organizmanın hayatta kalması gerçekleşir.

Her gün harcadığımız ve bizden çıkan madde ve enerji ihtiyacımızı nereden hangi kaynaklardan karşılıyoruz ?
Hızlı ve tüketime yönelik bir dış yaşam her şeyin önüne geçiyorsa, gün içinde bir kaç dakika içimize dönemiyorsak nasıl ayakta kalabiliriz ? Yaşam mücadelesine kapılıp…yaşamayı unutmadan ?

İnsan olmanın doğasına uygun olarak her açıdan sağlıklı bir yaşam sürdürebilmemiz için sadece beden sağlığımıza değil, duygusal, zihinsel ve ruhsal yönlerimizin de sağlığına özel göstermemiz gerektiğini hatırlayalım.

Dış yaşam bize bağlı olmayan şeylerle doludur. Ancak iç yaşam bizim elimizdedir. İç yaşam merkezde olmaktır, insan olmanın ve hayatın derin anlamının bilincinde olmaktır.

İç yaşam, yaşam tamlığı anlamına gelir. Bir denge olmalıdır; zihnin ve kalbin dengesi, gücün ve bilgeliğin dengesi, hareketin ve durmanın dengesi. Yolculuğun gerilimine dayanmayı sağlayan ve yolunda ilerlemesine izin veren dengedir.
İç yaşam iki şeyden oluşur: Bilgi ile eylem ve zihin berraklığı ve dinginlik.
İç yaşamı geliştirmek için özel durumlara, olaylara, mekanlara, elini eteğini yaşamdan çekmeye gerek yoktur, aranılan bu değildir.  Aksine doğal, canlı ve hayatın tam içinde ve merkezinde olmaktır.

İnsanın bütünsel sağlığı, özü sözü bir, ruhu, zihni, bedeni aynı çizgide, aklı ile kalbi uyum içinde, iç yaşamı ile dış yaşamı dengede olduğunda gerçekleşir.

“İnsan ancak ruhu dolu olduğu zaman mutlu ve sağlıklı olur.” DSG

İnsan yedikleriyle değil, hazmettikleriyle yaşar…Beslenmemize, bedenimize gösterdiğimiz özeni aklımıza gösteriyor muyuz ? Bilgi oburu olduk mu bir kere farklı tatlar peşinde koşarak bir ömür geçer…Geçer de özümüz, ruhumuz belki de açtır hala…Bizi bekler sabırla, arada bir yılmadan fısıldar belki duyarız diye…
Kadrimizi bilelim..İnsanın kadri öğrendikleri üzerine derin düşünerek, tefekkür ederek, onları hayatın içinde eyleme dökerek ortaya çıkar, bedenlenir. 
Tüketimden üretime geçelim, aklımızı insan olmaya layık kılmak için kullanmaya cüret edelim…
Suretten öze geçelim…


Başak Arpacıoğlu
10.10.2013 gÖZtepe, İstanbul