365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao
365 – SÜREKLİLİK
Tamamlanmanın/bitişin ardından doyum gelir.
Doyum özgürlüğü getirir.
Ôzgürlük devam etmenizi sağlar.
Ölüm bile gerçek bir bitiş değildir.
Yaşam sonsuz bir devamlılıktır.
Her zaman başladığınız şeyi bitirin. Yalnızca bu bile yeteri kadar bilgelik ve disiplin demektir. Bir döngünün sonuna geldiğinizde yeni bir döngü başlar. Tamamlanmanın/bitişin aslında döngünün ortalarında bir yerde başladığını ve yeni başlangıçların önceki etkenlerden doğduğunu söyleyebilirsiniz.
Bir döngüyü bitirmek gerçekleştirme ve memnuniyet demektir. Kendini bilme, disiplin, kendine ve etrafındaki dünyaya ilişkin yeni bir anlayış kazanmak demektir. Tabii ki burada duramazsınız. Yeni ufuklar hep oradadır. Ama yeni bir kendine güven ve bilgelikle yeni manzaralara uzanabilirsiniz.
Tekerleğin her dönüşüyle daha ileri gidersiniz. Tekerleğin her dönüşüyle kendinizi cehaletin çamurundan kurtarırsınız.
Yaşamınızın tekerleğini döndürün. Eksiksiz devrimler yapın. Her dönüşü kutlayın. Ve sevinçle, coşkuyla sebat edin.
364 – GÜNDÜZ
Sabah.
Ertesi gün.
Doğumun coşkusu.
İhtiyacımız olan her şey sabahtır. Güneş doğduğu sürece bütün talihsizliklerimizle yüzleşebilme, Tanrı’nın armağanlarına şükretme ve insan olarak tüm çabalarımızı ortaya koyma şansı vardır. Spritüellik bu zor zamanlarda gerekli bir şey haline geldi, doğallığında ilave çaba gerekmezdi. Kendimize hatırlatmak, kendimizi teşvik etmek, kendimizi bütünleştirmek, kendimizi gerçekleştirmek için ona gereksinim duyuyoruz.
Gecenin gizemine ve sabahın görkemine minnettarlığımızı sunarsak, ne uygarlığa ne de maneviyata gereksinimimiz kalır. En basit şekliyle yaşam şafakta başlar. Bu yeterli bir kutsamadır.
Bu yeteri kadar büyük bir mutluluktur. Geri kalan her şey ölçülemez bir doluluğa dönüşür. Şafak sökerken diz çökün ve bu harika olaya şükranlarınızı sunun. Sabahın saygıyı gerektirmeyecek kadar sıradan olduğunu düşünebilirsiniz, peki evrende sabahı
olmayan pek çok yer olduğunun farkında mısınız?
Bu günlük olay bizim için ilahi bir fırsattır. Sabahı selamlayın. Tanıklık edeceğiniz mucize budur. Bu en yüce güzelliktir. Kutsallıktır. Size cennetten gelen armağandır. İlhamınızın kaynağıdır. Yaşamın boş olmadığının bilgisidir. Aydınlanmadır. Yaşama verdiğiniz anlamdır. Sizin yol göstericinizdir. Huzurunuzdur. Varoluş ödevinizin ritüelidir . Şefkat için esindir. O, en Yüce olanın ışığıdır.
363 – GECE
Gecenin engin okyanusunda,
Güneş, Ay ve Dünya bir hizada,
Dünyayı yuvarlaklığından çıkaran
Gelgitleri coşturan.
İşte bu gecenin gücüdür.
Gece. Sen her şeyin anasısın. Her şeyden önce var oldun sen. Sen zemin, doku, evrene güç verensin. İçinde anlaşılması güç, çapraşık bir gizem var, en derin sulardan daha karanlık, uykuların uykusundan daha kara. Sen inanılmaz bir verimlilik ve garipliğin, gücün, yaratıcılığın, başkalaşımın ve yaşamın filizlendiği, denetimi olanaksız bir alemsin.
Doğum mucizesi senden gelir. Ölümün dehşeti de. Bu yüzden de bizi hem rahatlatır hem de korkutursun. Yıldızlar ve gezegenler senin içine, ışıldayan inciler gibi dağılmışlardır.
Hiçbir çaba harcamadan birbirine bağlarsın onları, Güneşe en yakın ya da uzak olan noktadaki çekim öylesine büyüktür ki, dünyanın doğum şeklinin yuvarlaklığı bozulur, denizler taşar, gezegenimizdeki tüm yaratıkların şaşkınlık içinde başları döner ve yürekleri çarpar. Yıldızlar ve novalar patladığında muazzam bir enerji açığa çıkar- insan beyninin ve aletlerinin, yüz kat daha güçlense bile hiçbir zaman ölçemeyeceği bir büyüklüğün yol açtığı patlamalardır bunlar. Buna rağmen alevler çıldırır, birbiri ardına patlayıcı sesler çıkarır ve sonunda gece denen yüce enginlikte yalnızca sönmüş kömürlere dönüşürler.
Gece. Anasız bir anasın sen. Gizemsin, güçsün ve bütün zamanlara hükmedensin.
362 – BOŞLUK
“Toz bir yere toplanamaz
Orada bir ayna yoksa.”
Kimileri saf bir ruhu kusursuz bir aynanın lekesiz parlaklığıyla karşılaştırır.
Başkaları da onlara, orada ayna olmazsa o zaman lekelenecek bir şey de olmaz diye karşılık verirler. Ruh boştur.
Ruhlarımızı yaratılmışların geri kalanından ayrı ve kopuk bir şey olarak düşünmemeliyiz. Biz gerçekte her şeyle biriz, bu nedenle ruhlarımızı soyutlanmış, ayrı ve bağımsız varoluşlar
olarak düşünmemizin gereği yoktur. Bu nedenle, her şeyden ayrı olan bir ruh kavramı boştur.
Bu dünyada yaşayıp da onun tarafından lekelenmemek olanaksızdır. Ne kadar sık temizlenirseniz temizlenin, kırmızı toz üzerinize yerleşecektir. Arı bir hale gelmek için çabalamak iyidir, ancak saflığı dünyanın kir ve tozuna karşı bir savaş olarak ele alırsanız, kendinizi takıntıya ve yararsızlığa mahkum etmiş olursunuz.
Gerçek bir arılığa ulaşmanızın tek yolu, her şeyle olan temel birliğinizin farkına varmanızdır. Eğer siz her şeyle birseniz, o zaman toz bile saftır. Bunun olabilmesi için kendinizdeki tüm ayrımları aşmalı, tüm çelişkileri çözümlemelisiniz. Böylesi bir arınma yoluyla, ayna parlaklığındaki ruh ve toz birlikte aynı saflık içinde çözülür.
361 – SAFLIK
“Saflık ışıktır.”
Saflığı çoğu zaman unutuyoruz. Amaca uygunluk, işe yararlık adına sağlığımızı koruma yollarından ödünler veriyoruz. Dağlarımızın ve deniz kenarlarımızın piyasa ekonomisi adına
kirletilmesine izin veriyoruz. Saçmasapan eğlencelerle beyinlerimizin kirletilmesine izin veriyoruz. Savaş uygulanabilir bir seçenek olarak düşünülüyor, ilkeler, üzerinde pazarlık yapılabilir bir hale getiriliyor, çocuklarımıza yabancılar tarafından zarar veriliyor ve anlaşılmazlığın sanat için geçerli bir tema olduğu düşünülüyor.
Yaşamlarımızın saflığı nerededir?
Evleniriz. Boşanırız. Yaşamda kimi incittiğimize aldırmayız. Sadakatin hoş ama anlamsız bir erdem olduğunu düşünürüz. İleriki yılların görkemini satın almak için gençliğimizin değerlerini feda ederiz.
Yaşamlarımızın saflığı nerededir?
Anlık parlak bir zaferi yakalarsak, bunun bizde bulunan bütün kirleri çözeceğini düşünürüz. O bir anlık zaferi yaşamak isteyen atletlerin büyüklüğünü olumlarız. Savaş kahramanını, bedelini
ödeyerek bizi savaşın dehşetindeki suçumuzdan kurtaran biri olarak göklere çıkarırız. Silah kullanmanın, insanları ve hayvanları öldürmenin, intihar etmenin bulunmanın arındırma olduğunu düşünen delileri besleriz.
Yaşamlarımızın saflığı nerededir?
Saflığı arayın. Kolay olmayabilir. Herkese açık olmayabilir. Ancak o, taviz vermeden ulaşabileceğimiz bir durumdur.
360 – SONA ERME
Bir gölgenin kenarı hiçbir zaman kenarda değildir.
Bitişi kestirmenin zamanı bitişten öncedir.
Yılın bitmesine beş gün kaldı. Bir bitiş ve yeni bir başlangıç geliyor. Bu Tao’dur.
Pencerenin yanında duran bir vazoya bakar ve onun yuvarlak görünmesini sağlayan şeyin ne olduğunu incelerseniz, onun üzerinde bir gölge göreceksiniz. Bu gölge kenardır. O, bu yüzdeki
en karanlık gölgedir. Hiçbir zaman kenarda değildir: Ana ışık kaynağı vazonun bir tarafından vurur ve yansıyan ışık öteki taraftan gelir.
Aynı şekilde bir nesnenin gözlerimize yuvarlak görünmesini sağlayan gölgenin kenarı hiçbir zaman kenarda değildir; benzer şekilde bizim de sınırlan ve bitişleri, onlara ulaşmadan önce düşünmemiz daha iyi olur. Sınırlar ve bitişler olmadan bir şey yapamayız.
Onlar bizim uğraşlarımıza, çabalarımıza tanım getirir. Ancak onları kendi yaranmıza kullanmak istiyorsak onları nasıl karşılayacağımızı planlamalıyız.
Tao’yu izleyenler, bitişleri zarif bir şekilde bir yerlere oturtanlar en çok takdir edilenlerdir. Geçmişte imparatorlar, bilim adamlan, kutsal kişiler veya ruhlarıyla iletişimde bulunan bazı insanlar ölecekleri anı bilirlerdi. Hayattayken bitiş şiirleri yazarlardı. Bu insanlar sona ulaşmadan önce son üzerinde düşünmeyi bilirlerdi. Bu nedenle, olan bir kere oldu mu artık geride ne pişmanlık ne de olan olayın izi kalır. Bir sonraki döngünün saf olacağı da ortadadır.
359 – ZİHİNSEL SAĞLIK
Sizler şeytanlarsınız.
Karanlıksınız.
Ruhunuz tehlikede. Oysa ruhunuz ışık.
Tehdit eden dağınıklık, israf ve konformizmdir.
Anahtarlar bekleme. Yalnızca birlik içinde çözül.
İnsanlığın sorunları metafizik değildir. Kişiseldir.
Lanetlenme içinizdedir. Kurtuluş da. Siz karanlıklar prensisiniz. Aynı zamanda ışık prensi. Hiçbir şey sizden sökülüp alınamaz. Bu ikilikle başedebilen cesur kişi bu varoluşun dokunaklılığını sergilemiş olur.
Eğilim karanlıklar yönündedir. Zafer ışıktan yanadır. Hiçbir şey yapmazsanız karanlığa doğru kayarsınız. Eğer ışık yönünde birazcık çaba gösterirseniz, yardım göreceksiniz.
Işık için mücadele edin. Çünkü bedeli ruhun, zihnin, bedenin ve insanlığınızın boşa harcanmasıdır. Bütün bunların anahtarı zihinsel olarak sağlıklı olmanızdır. Onu elde etmek için mücadele etmelisiniz. O, ışıkla karanlığı uzlaştırmaya çalışır.
Eğer ikiliğe son vermek istiyorsanız zihninizi evrensel bütün içinde eritmeli ve anlayışınızı yaymalısınız. Hazır olana değin yapmayın bunu, geri dönemezsiniz çünkü. Hiçbir şey yapmamaktan kaynaklanan boşa harcanmışlık ile, insanın en başta gelen spiritüel eylemini yerine getirmesinden doğan birleşme arasında muazzam bir fark vardır.
358 – TOPLUMSALLIK
Eski toplumlar kabileler halinde yaşardı.
Kolektif düşünen bir gruptu.
Günümüzün toplumu parçalara bölünmüştür.
Bireyler karmaşık olmalıdır.
Eski geleneklerin insanları genellikle daha az karmaşıktı, çünkü onlar kolektif düşünen bütünsel bir kültürün avantajlarından yararlanıyorlardı. Herkesin bütüne uyan bir rolü vardı. Bireyler gereksinimlerinin topluluk tarafından karşılanacağının güvencesi içinde konumlarının gereğini tam olarak yerine getirmeye çalışıyorlardı.
Modern zamanlardaki uzmanlaşma, mutlaka bir bütün oluşturması gerekmeyen bireysel katkılara dayanır. Genellikle bütüne ilişkin görüntüyü kaybediyoruz. Yorumcularımız var, eleştirmenlerimiz var, ama liderlerimiz yok. Eşitçiliği ve fikir birliğini alkışlıyoruz, ama bu sahte bir şey: Demokrasiden çok seslerden oluşan bir kaos; topluluğun değil kendi çıkarlarının peşinde koşan bireylerden oluşan bir kalabalık, avam.
Bu nedenle olağanüstü büyük bir alana yayılan işlevleri yerine getirmek durumunda kalan bireyin üzerine ağır bir yük biniyor. Daha fazla seçenek oluşturmak, daha bilgili olmak, çok çeşitli alanlarda eylemde bulunmak zorunda kalırız. Salt kendi alanımız üzerine yoğunlaşmamız yeterli değildir, çünkü artıkk kendi alanınız başkalarınınkiyle rekabet etmek durumundadır.
Ruhsallık günümüzde daha zordur. Geçmişte ruhsal gelişme arayan bir aday olarak ortaya çıkardınız, toplum da sizi desteklerdi; kutsal bir kişi tıpkı bir çiftçi gibi topluluğun bir parçasıydı. Şimdi kutsal bir kişi olma yolunda aday olmak için kendinize geçinebileceğiniz bir iş aramak ve kutsal olanı güçlükle kabul eden bir toplumda yeni yollar bulmak zorundasınız.
357 – KÖYLÜLÜK
Köylünün gülüşü karmaşık değildir.
Şehirlinin gülüşüyse karanlık nüanslarla doludur.
Köylünün en büyük isteği iyi bir ürün yetiştirebilmektir.
Şehirlinin isteği diğerlerini altetmektir.
Köylünün mutluluk duyduğu şey doğaya, mevsimlere katılmaktır.
Şehirliyi mutlu eden ise bilgi elde etmektir.
Kırlık bir yerde şehirli insanları gördüğünüz zaman sık sık onların köylülerin basitliğiyle alay ettiğini duyarsınız. Her şeyden önce onlarla alay etmek için bir yığın sözcük vardır: Balkabağı, angut, hödük, andavallı, taşralı salak, kereste, odun, lahana kafalı, alık, avanak. Durup biraz düşünelim; bu tanımlar nevrotik, zorlayıcı, stresli, hırslı, dalavereci, kurnaz, takınaklı, açgözlü ya da sonradan görme gibi tanımlardan daha kötü müdür?
Tao’yu izleyenler şehirlerdeki zor yaşam karşısında kır yaşamını överler. Kendine özgü kır yaşam biçimine tam olarak dönemesek bile, bu ideal üzerinde düşünmek bizim için yararlıdır. Şehir yaşamı beynimizle ürettiğimiz ve onu gerçek kılmaktan vazgeçtiğimiz zaman çöken bir yapıdır.
Eğer gerekliyse şehirlerde mücadele verin. Ama unutmayın ki, onun nihai değeri çok azdır. Ruhunuzu unutmayın ve ruhunuzu korumanın en iyi yolunun da kırsal bir çevre olduğunu unutmayın.
356 – BAĞLANMA
Rahip el çekmenin bir sembolü olarak saçlarını kazıttı.
Ama şimdi küçük şapkası olmadan hiçbir yere gitmiyor.
Sahip olduğu üç beş parça şey olduğu halde dünya nimetlerinden elini eteğini çektiğini söyleyen biriyle karşılaşmak komiktir. Gerçekte böyle yapamadığınız halde neden dünyayı terk edersiniz? Saçlarınızı kesmeden önce tüm bağımlılıklarınızı kesip kesmediğinizi, onlardan vazgeçmeye gücünüzün yetip yetemeyeceğini sorun kendinize.
Özgürlüğünüzden vazgeçmeden önce manastır düzeninin kurallarına
uyup uyamayacağınızı sorun kendinize. Manevi bir insan olduğunuzu söylemeden önce dünyasal isteklerden vazgeçip vazgeçemeyeceğinizi sorun kendinize.
Burada rahiplerle alay etmiyorum. Yaşamdaki her yolun kendine özgü özverileri ve zorlukları gerektirdiğini görüyorum. Yola koyulmadan önce kendinizi her yönüyle araştırın ve yolu tümüyle inceleyin. O zaman endişe ve güvensizlik yaşamazsınız. Aynı zamanda ikiyüzlü davranma olasılığını da azaltırsınız.
Kim olursanız olun, yaşamınızı tümüyle yaşayın. Tamirciyseniz en iyi tamirci olun. Azizseniz en iyi aziz olun. Sıradan biriyseniz sıradan olun. Sıradışıysanız sıradışı olun. İnsanlar yalnızca olmadıkları kişi olmaya çabaladıkları zaman yanılırlar.